Atilla Can Logo
EBRU SANATÇISIEBRU ARTIST

AKTÜEL / San Francisco’da Tek Bacaklı Güvercin Olmak

03 Ekim 2024

Bu kategoridekilerin tümü

San Francisco’da Tek Bacaklı Güvercin Olmak

San Francisco'da Tek Bacaklı Güvercin Olmak
3 Ekim 2024
San Francisco... Renkli sokakları ve zamanın hızla aktığı bu büyülü şehir…Sokaklarına baktığımda, gözlerimin önünden birbirinden farklı hikâyeler geçiyor. 1 Eylül 1873’te açılan “Cable Car” hattının yakınında dolaşırken, turistlerin tramvay içindeki mutluluklarını seyrederken, dikkatimi tek bacağıyla zıplayan bir güvercin çekti. San Francisco’nun karmaşasında saklı kalmış, sadece dikkatli bakanların gördüğü, kendi halinde gezen bu hayvan, turistlerden dökülen kırıntılarla meşgul durumda. Bazen bir sese ve harekete göre havalanıyor, bazen konuyor, sadece rutin görevini yapıyor: beslenme içgüdüsü. Biraz seyrettikten sonra, koltuk değnekleri olmadan hayatın engellerini aşmaya çalışan bir savaşçı gibi göründü bana.
151 yıl sonra Tramvay yolunun başlangıç noktasındayım. Tarihi hat üzerinde ağaçlar ışıklarla süslenmiş, başlangıçtaki toprak yol asfaltla kaplanmış; alışveriş merkezleri, lokantalar, otellerle dolup taşmış durumda. Uzaktan bir Cafe’den çok etkileyici bir ses geliyor ‘’I cant stop loving you’’… Şarkının bir yerinde ‘’Zaman iyileştirir kırık bir kalbi’’ derken dört bir yanımda rengarenk vitrinler parlıyor, ambulans ve polis sirenleri yankılanıyor, evsizlerin gürültülü sesleri sokağı sarhoş ediyor ve müziği bastırıyor. Bu göz alıcı yaşamın içinde, bu güzel şarkıların ülkesinde gören gözler için derin bir hüzün gizli olduğunu görüyorum sonra. Sokaklarda; dolaşan evsizler, beline kadar katlanmış, dengesiz adımlarla ilerliyor; kendi kendine konuşan, kirli kıyafetler içinde açlıkla yüzleşen, onlarca, yüzlerce insan gerçeği çarpıyor suratıma.O güzelim San Francisco’da, soğuk beton zeminler, yüzlerce, belki de binlerce kişinin yatak olarak kullandığı bir alana dönüşmüş durumda.Geceleri, bağırarak kendi öfkelerini haykıran ruhların ürkütücü sesleri yankılanıyor sokaklarda. Bu şehir gözlerimin önünde, hem bir yaşam coşkusunun hem de derin bir yalnızlığın sahnesi olmaya devam ediyor.
San Francisco, bir yanda davete gidecek gibi şık giyinmiş, modern kadınların parfüm kokusu, diğer yanda ise evsizlerin acımasız yaşam mücadelesinin simgesi olan idrar ve uyuşturucu kokusuyla iç içe geçmiş durumda. Bu iki koku birbirine karışmadan, birbirini görmeden çekip gidiyor. Uzay teknolojisiyle donatılmış lüks arabalar, şoförsüz taksiler ve ahşap tramvayla şehir turuna çıkan turistler sokaklarda akarken, kimse bu evsiz insanları görmüyor bile. Hayatın sahte iki yüzü sergileniyor burada. Bu görüntüler, San Francisco’nun ruhunu şekillendiriyor adeta; güzellikler ve kötülüklerin iç içe geçerek normalleştiği şehir…
Hiç beklenmedik bir anda, soğuk bir hava dalgası şehri kaplayan sisle birlikte göz kamaştırıcı manzaralar sunarken, aynı zamanda içimde tüylerimi diken diken eden bir ürperti yaratıyor. San Francisco, hem büyüleyici hem de değişken bir iklimin hüküm sürdüğü bir yer; tıpkı buradaki insanlar gibi. Bir an, mutluluktan atılan kahkahalar yükselirken, birkaç dakika içinde bu neşe hüzünlü ifadelere ve sessizliğe dönüşebiliyor. Şehrin insanları da, sürekli değişen hava durumu gibi; bazen sıcak, bazen soğuk. Her an, hayatta kalmanın ve umutla yaşamanın karmaşası içinde dans ediyorlar.
Tüm bu manzara karşısında, o tek bacaklı güvercini seyrederken, hiçbir şeyi umursamadan tarihi ahşap tramvayların geçtiği yolda sadece bir küçük ekmek kırıntısı için verdiği mücadeleyi izliyorum. Hayatta kalma hırsıyla dolu olan bu küçük canlının karşısında, daha derin bir acıma hissi uyandıran evsizler var. Geleceği olmayan, yaşam süreleri kısıtlı, toplumun kusarak attığı ve asla görmediği bu insanlar, göz teması kurmadan, konuşmadan, ilgilenmeden yanından geçilip gidilen, yok sayılan insanlar... Onlara duyduğum acıma, tek bacaklı güvercinin kararlılığıyla iç içe geçiyor; bir yanda hayatta kalma çabası, diğer yanda toplumun görmezden geldiği bir gerçeklik.
Eğer bu şehirde biraz da olsa acıma duygusu bulunsa, belki daha eşit bir yaşam mümkün olabilirdi. Kalbiyle bakan insanlar, birbirleriyle korkmadan göz teması kurabilir ve bu sokaklarda güvenle yürüyebilirdi. Güzellikler var olsaydı, belki de San Francisco’nun sokakları, kirlenmişliğin ve uyuşturucu kokularının yerine sadece parfüm kokusuyla dolacak; kamburu çıkmış gençlerin acı çığlıkları yankılanmayacak, mutlulukla atılan kahkahalar sokakları kaplayacaktı. Ancak bu hayallerimin yerini karanlık gerçeklikler almış durumda. Her caddede, hayatta kalma mücadelesinin gölgesinde, insanlığın unutulmuş yüzleriyle karşılaşıyorum.
Bugün, 3 Ekim 2024; bu şehirden ayrılırken içimde karmaşık duygular çarpışıyor: mutluluk ve hüzün, acıma ve gülümseme… San Francisco, bana insanlığımı hatırlatan bir labirent gibi oldu. Gözlerim, yaşam umutlarını tüketmiş, kendi kendine konuşan evsizleri ve tek ayaklı bir güvercinin hayatta kalmak için verdiği inatçı mücadeleyi hatırlatacak. O küçük beden, ekmek kırıntısı peşinde koşarken, yaşamın ne denli değerli olduğunu hatırlatacak bana... Zenginlik ve sefalet arasındaki o keskin sınır, her adımda zihnimde yankılanacak. 
Elveda San Francisco; zıtlıkların şehri, sıcak ve soğuk dalgalanan hava akımıyla, insan kişiliklerinin de değiştiği yer… O şarkıda olduğu gibi, Kalbim kırık dönüyorum ülkeme, zamanın iyileştirmesini umud ederek...
Atilla CAN
San Francisco 3 Ekim 2024

Site içeriği kopyalanamaz, link verilmeden başka yerde yayınlanamaz.
web tasarım ve programlama deSen